Gıda alerjileri birtakım sağlık sorunlarına ve potansiyel risklere yol açabilir. Seyahatinizden önce alerji ataklarınız için önlem almanız uçuşunuzu daha güvenli ve keyifli hale getirecektir. Eğer fındık, fıstık gibi kuruyemişlere alerjiniz varsa uçuş sırasında yemek tercihlerinizi ona göre ayarlayabilirsiniz. Kuruyemiş türevi gıdalar her uçakta bulunacağından öğünlerinizde bu yiyecekleri tercih etmemeniz sağlığınız açısından faydalı olur. Diğer yolcular da uçak içerisine kuruyemiş gibi gıdalar getirebilir. Bu gıdalara ait kırıntı ve zerreler koltuklara bulaşabilir, havalandırma sistemiyle uçuş sırasında uçağa yayılabilir.
Cildinizle teması önlemek amacıyla, oturma alanınızı yiyecek parçacıkları veya döküntüleri olup olmadığıyla ilgili kontrol edin ve koltuğunuzu silin. Kirlenmiş bir yüzeyden yiyecek yemeniz alerjik reaksiyonunuzun atağa geçmesine neden olabilir.
Yapılan araştırmalar sonucu elde edilen verilere göre fıstık alerjisi olan bireylerin yaklaşık %9'unun uçuş sırasında bir tür alerjik reaksiyon geçirdiğini gösteriyor. Ellerinizi sık dezenfekte ederek ve temizleme suları kullanarak solunum yolu enfeksiyon riskinizi azaltabilirsiniz. Uçuşunuz sırasında olası bir sağlık sorununa neden olabilecek yiyecekler konusunda risk almayın. Sağlığınız için faydalı olabilecek yiyecekleri tüketmeye özen gösterin.
Seyahatinizden önce havayolu şirketinin evcil hayvanların yolcu kabininde seyahat etmesine izin verip vermediğini sorun. Aynı uçuşta başka bir yolcu evcil hayvanına rezervasyon yaptırmışsa evcil hayvanlardan uzakta oturabilmenizi isteyin. Uçakta evcil hayvan olmasa bile, tüm uçuşlarda hayvan tüyleri olacaktır. Bunun nedeni, hayvan tüyünün insanın kıyafetlerine çarpmasıdır. Olası bir durumda alerji sorunu yaşamamak için ilaçlarınızı mutlaka yanınızda bulundurmanız gerekir. Ayrıca kabin görevlisinden yer değişikliği isteyebileceğinizi unutmayın.
Gideceğiniz bölgede alerjide uzmanlaşmış yerel doktorların bulunup bulunmadığını öğrenin. İhtiyaç duyarsanız bu doktorların alerjiniz konusunda reçete yazıp yazamayacağından emin olun. Gideceğiniz ülkedeki genel alerji türlerine bakın. Bu araştırmanız ilk defa yiyeceğiniz gıdalar konusunda, size kendi alerjiniz açısından rehber olabilir.
Referans
Anne adayları, iş seyahatleri, tatil, aile ziyaretleri, acil durumlar ve daha pek çok nedenden dolayı uçakla seyahat etmek durumunda kalabilirler. Günümüzde kadınların birçoğu hamileyken uçak yolculuğuna çıkmaktan çekiniyor. Oysaki anne adaylarının yüksek risk faktörleri bulunmuyorsa 28. haftaya kadar uçmalarında herhangi bir sakınca bulunmuyor.
Hamile yolcular 28. haftalarının (yedi ay) başından 35. haftanın sonuna kadar kendi doktorlarından aldıkları “uçakla seyahatinde herhangi bir sakınca yoktur” ibaresi olan raporla birlikte seyahat edebilirler. 36. hafta ve sonrasında ise doktor raporu olsa dahi hamile yolcuların seyahatine izin verilmiyor.
Hamilelikte uçak seyahati için en ideal zaman ise 17. ile 27. haftalar arası olan ikinci üç aylık (trimester) dönem. Bu dönem aynı zamanda düşük riskinin az olduğu, mide bulantılarının geride kaldığı ve hamilelikte gezmenin en keyifli olduğu zaman.
Hamilelikte uçak yolculuğu yaparken dikkat edilmesi gerekli bazı durumlar var. Bunlardan biri de gebelerin uzun uçuşlarda hareketsiz kalmamaları, en az 2 saatte bir ayağa kalkmaları. Anne adayları uçak koridorunda ileri-geri yürüyebilir. Yurtiçi uçuş süresi ortalama 2 saat olduğu için uçaklarda bu tarz bir önleme gerek kalmayacaktır. Ayrıca uçak içinde oturarak yapılan egzersizler de öneriliyor. Uzun uçuşlarda bu genel önerilerin yanı sıra varis çorabı kullanmak faydalı olabilir.
DVT (Derin Ven Trombozu) damarda kan pıhtılaşması durumudur. En sık bacaklarda meydana gelen DVT rahatsızlığı kollarda, kalça kemiğinde ve vücudun diğer bölgelerinde de oluşabilir. Kan pıhtılaşması büyüdüğünde zaman içerisinde kan akışını durdurabilir. Bu durum vücudun diğer organlarının işlevlerinin bozulmasına neden olabilir. Yapılan araştırmalar sık uçak seyahati eden kişilerde DVT hastalığının görüldüğünü belirtiyor. Burada hangi sıklıkla seyahat ettiğiniz ve uçağın hangi sınıfında oturduğunuz önem taşıyor. Hamilelik durumu da DVT hastalığının orta risk grubu arasında sayılmasına neden olur. Araştırmalar, gebe kadınların diğer kadınlara göre DVT riskinin daha yüksek olduğunu gösteriyor.
Referans
Uçuş öncesinde ve uçuş sırasında alkol tüketiminin sağlık üzerinde bazı olumsuz etkileri vardır. Özellikle dehidrasyonu arttırdığı için uçuştan önce ve uçuş sırasında alkol kullanımı sınırlandırılmalı, hatta tercihen içmekten kaçınılmalıdır.
Araştırmalar uçak seyahatlerinde alkol tüketiminin genellikle uçuştan önce başladığını gösterir. Havalimanlarında insanlar eğlence, kutlama belki de sadece streslerini yenme için alkollü içecekler tüketmeyi tercih edebilir.
Uçakta kabin içerisindeki barometrik basınç dünyada neredeyse birçok alandan aşağıdadır. Dünyadaki dağların yaklaşık 1800 metrelerde olduğu düşünülürse uçak içinde her zaman için çok daha yüksekte olduğunuz kabul edilir. Basıncı düşürülmüş ortamdaki durumlar insanların oksijeni emme yetisini ortadan kaldırır. Bu hafif başlılık etkisine neden olur. Alkol kullanmadan bile hafif başlılık yani sarhoş olma etkisi olur. Buna hipoksi yani oksijen azlığı denir. Uçuş esnasında alkollü içecekler içilmesi hafif başlılığı çok daha hızlı hissetmeye neden olur. Kandaki düşük oksijen sebebiyle, bir bardak içkiyi uçakta içmekle yerde içmek arasında fark vardır. Dolayısıyla gökyüzünde oksijen azlığı ile bu etki çok daha abartılı olacaktır. Alkollü içecekler tercih eden yolcuların bu etkiye maruz kalmamaları için içtikleri miktarı sınırlandırmalarında fayda var. Uçakta aynı zamanda uçak içi basıncın ayarlanması için oluşturulan kabin içi havalandırma, iklimlendirme şartları ve uçağın içerisindeki bağıl nemin çok düşük olmasıyla birlikte alkolün sağlık üzerinde ki olumsuz bir diğer etkisi de vücudunuzdan fazla idrar atımıdır. Alkol, vücudun dengesini bozan bir maddedir. Sağlığa etkileri göz önünde bulundurulduğunda, uçuş öncesinde ve uçuş sırasında tüketilen alkol miktarına dikkat edilmeli hatta mümkünse alkol tüketilmemelidir.
Bazı araştırmalar, alkolün insan sağlığı üzerindeki etkilerini incelemiş ve bağışıklık sistemi üzerinde enflamasyonun azalması ve hem bakteriyel hem de viral enfeksiyon riskinin artmasıyla ilişkilendirilmiştir.
Referans
İnsan vücudundaki tüm sistemlerin işleyişini düzenleyen metabolik, hormonal döngüler olarak tanımlanan biyolojik saat genel olarak gün ışığına bağlı olarak düzenlenir. Biyolojik ritmimiz belli bir saatte uykumuz gelecek şekilde ayarlandığı halde örneğin baş ağrısı, ekstra stres, yoğun gürültüye maruz kalma gibi sebeplerle dengesi bozulabilir. Yolculuk sırasında uyku düzeninin değişmesi de biyolojik ritmi bozabilecek ve uykusuzluğa neden olabilecek bir diğer sebeptir. Bazen aksine o gün bir nedenle çok yorulmuşsak veya bir enfeksiyon hastalığına yakalanmışsak ayarlanmış ritimden önce de uyuyabiliriz. Tüm bu koşullarda bile çok endişe etmeye gerek yok çünkü kısmen kontrol edilebilen biyolojik ritimler 3-4 gün gibi kısa bir sürede tekrar düzenlenebilirler.
Uykusuzluk vücut sağlığını olumsuz yönde etkileyen faktörlerden biri. Stres ve yorgunlukla birleştiğinde bağışıklık sistemini düşürür, birtakım hastalıklara yol açar. Yapılan araştırmalar, uyku problemi yaşayan kişilerde kalp hastalığı, kalp krizi, yüksek tansiyon, inme ve diyabet gibi hastalıkların daha fazla görüldüğünü gösteriyor. Peki uykusuzluk neden olur?
Gece salgılanan ve uyumamızı sağlayan hormonun adı melatonindir. Bu hormon uyku sağlayıcılığı yanında ergenlik çağını başlatır, üreme üzerinde etkilidir, antioksidan özelliği vardır ve vücut ısısını dengede tutar. Kısacası uyku hormonu olarak bilinen melatoninin faydaları saymakla bitmez. Uykusuzluk bu hormonun yeteri kadar salgılanmadığı zamanlarda ortaya çıkar. Uyku düzeninin değişmesi melatonin salgısında bozulmaya neden olur. Seyahat etmek de uyku düzeninin değişmesinin bir nedeni. Fakat uçak yolculuğu sırasında ortaya çıkan uçak kabin gürültüsünün uykusuzluğa neden olduğu görüşü yaygın olsa da yapılan çalışmalar farklı tezleri ortaya çıkarıyor.
Uçak kabin gürültüsünün yolcu konforuna etkisini ölçmek amacıyla Pennig ve arkadaşlarının 2012 yılında yaptığı araştırma gürültü-konfor dereceleri arasında doğrudan bir ilişki olduğunu gösteriyor. Öte yandan yapılan farklı çalışmalar uçak sesinin beyaz gürültü görevi görerek uyku getirdiğini belirtiyor. Hatta kabin içi sesi çeşitli ses platformlarında kolay uykuya dalmak için dinleyen insanlar bulunuyor.
Beyaz gürültü daha çok bebeklerde görülen uyku sorunları çözmek için kullanılan bir araç. Ses, bebeğin anne karnında duymaya alıştığı uğultuyla benzer bir nitelikte olduğu için bebeğe güven duygusu verir. Kendini yeniden rahat ve mutlu ortamında hissetmesine yardım eder. Böylece kolaylıkla uykuya dalmasını sağlar. Beyaz gürültü sesinin, uyku üzerindeki olumlu katkılarını ortaya çıkarmak adına birçok bilimsel araştırma bulunuyor ve pozitif sonuçları ortaya çıkarıyor.
Referans
Uçuş sırasında kabin içindeki havanın nemi normalden daha düşük bir orandadır. Evinizde muhtemelen %30 ile %65 arasında olan nem, uçak içinde %20'den daha az bir seviyeye düşebilir. Uzun uçuşlar sırasında kabin nemi daha da düşer.
Düşük kabin neminin en yaygın yan etkisi cilt, göz, boğaz ve burunda kurumadır. Nemdeki bu düşüş daha fazla sıvı tüketmenizi sağlamaz. Hava yolculuğu sırasında hidrasyon birkaç farklı nedenden dolayı önemlidir. Dehidrasyona neden olan durumlardan biri de irtifa değişikliğidir. Uçağın kalkışı sırasında meydana gelen bu değişiklik ortalama 2000-2500 metreden sonra sağlık sorunlarını beraberinde getirebilir. Çünkü insan vücudu yüksekliğe uyum sağlamak için normalinden daha fazla idrar üretir ve oksijen sağlamak için daha hızlı nefes alışverişi yapar.
Uçak yolculukları sırasındaki hava sirkülasyonu vücudun nem ve su dengesini etkilediği için uçuş sırasında vücut çok fazla su kaybeder. Bu nedenle sıvı alımına ihtiyaç duyulur. Hava sirkülasyonu ve basıncın neden olduğu bir başka durumsa cilt kuruluğu. Cilt kuruluğunda pek çok etken rol oynayabilir. En sık yaşanan durum basınç değişikliğiyle birlikte burun tıkanıklığı yaşanması ve ağızdan nefes alınması. Böylelikle ağız içinde kuruluk meydana gelir. Ağız ve dudakların ıslanması için tükürük bezleri devreye girer. Dudakların sürekli ıslanıp kuruması beraberinde dudak kuruluğunu getirir. Dudak kuruluğu çatlak, sert deri oluşumu, deride hassasiyet, kanama, kabuk gibi semptomlarla kendini gösterebilir. Özellikle hassas ciltlerde dudak kuruluğu bireyin yemek alışkanlıklarını olumsuz etkileyebilir, jest ve mimiklerini önleyebilir, stres ve gerginliğe neden olabilir. Dudaklarda yarık ve kanamaların oluşumu bireyin sosyal hayatını da olumsuz etkileyebilir. Uçuş sırasında su tüketimine özen göstermeniz dudak kuruluğunuzu önlemeyebilir.
Uçuş sırasında, kabin içindeki atmosfer koku alma duyunuzu da etkiler. Almanya Fraunhofer Yapı Fiziği Enstitüsü tarafından 2010 yılında yapılan bir araştırmaya göre, kuru hava ve düşük basınç kombinasyonu, tat alma filizlerinizin tatlı ve tuzlu yiyeceklere olan duyarlılığını %30 civarında azaltıyor.
İnsanlar uzun mesafeli uçuşlarda genellikle iki ya da daha az bardak su içerler. Özellikle dört saatten fazla süren uçuşlarda yeterli miktarda su içmemek, kuruluğa neden olur. Bu nedenle yolcuların, hidrasyonu sağlamak için uçuş öncesinde, sırasında ve sonrasında su tüketmesi gerekiyor. Yolcular genellikle uçuş boyunca sıvı tüketmeyi unutuyor. Dehidrasyonu önlemek için uçağa binmeden önce sıvı tüketmeye başlayın. Uçuş sırasında da fırsat buldukça su için. Ancak tüm sıvıların iyi bir fikir olmadığını unutmayın. Alkol dehidrasyonu şiddetlendirebilir. Kahve, çay ve kola gibi kafeinli içecekler de dehidrasyonu artırabilir.
Referans
The Fraunhofer Institute for Building Physics in Germany, Combination of dry air and low pressure, 2010
Uçak yolculukları sonrasında uçağın içi antibakteriyel temizleyicilerle temizlenir. Uçakların yolcu taşıma kapasitelerinin yüksek oluşu hijyene verilen önemin daha da artmasını sağlıyor. Havayolu firmaları hijyen konusunda oldukça titiz davransa da uçuş sırasında bulaşabilecek hastalıkların önüne geçemeyebilir. Grip, kızamık, suçiçeği gibi hastalıklar hava yoluyla bulaşır. Özellikle grip ve soğuk algınlığı uçuş sırasında tehlikeli bir hal alabilir. Çünkü soğuk algınlığı virüslerinin yerleşmesi ve yayılması için uçak kabinleri oldukça uygun bir ortamdır. Çok fazla yolcu bir arada ve virüsün yayılması için gerekli olan hava kabinde mevcut.
2004'te Journal of Environmental Health Research’te yayınlanan Kanadalı bir araştırma, San Francisco ve Denver arasında beş saatlik bir uçuş sonrasında yolcu sağlığı geçmişlerini gözden geçiriyor. Araştırma yolcuların normal günlük yaşamdan çok, uçuş sırasında soğuk algınlığı virüsü aldığı sonucunu ortaya koyuyor. Çalışmanın yayıncıları bu durumu, koltukların yakınlığı, ortak hava ve son derece düşük kabin nemi gibi olası nedenlere açıklıyor. Tüm bu faktörlere rağmen kendinizi grip ve soğuk algınlığı virüsünden korumanızın mümkün olduğunu unutmayın.
Havayolu ile seyahat sırasında hastalıklardan korunmak için birtakım önlemlerin alınması gerekir. Kabin içindeki havaya, solunum havasındaki oksijene ve nem oranına, yakın koltuklarda oturan yolculardan bulaşabilecek mikroplara dikkat edilmelidir.
Uçaklarda bir sonraki sefer öncesinde hijyenik temizlik yapılır. Kabin içi temizliğinden lavaboya, kullandığınız tepsilerden koltuklara kadar kapsamlı bir temizlik çalışması yapılır. Fakat bu temizlik bazen bağışıklık sisteminizi koruyamayabilir. Uçaktaki hijyen konusunu araştıran bir grup araştırmacı beş farklı havayolundan aldığı süprüntüleri incelemiş. Araştırmada özellikle yemek tepsilerinin uçaktaki en fazla mikrop barındıran alan olduğu ortaya çıkmış. Öğle ya da akşam yemeğinizi uçakta yiyorsanız öncesinde tepsinizi mendille sterilize edin. Ayrıca yemeğin öncesinde ve sonrasında ellerinizi mutlaka yıkayın.
Araştırmanın bir diğer sonucu uçaktaki diğer tehlikeli alanın lavabodaki sifon düğmesi olduğunu göstermiş. Yolcuların bu düğmeyi her lavabo ihtiyacı sonrası kullanması sizi bakteri ve mikroplara açık hale getiriyor. Dolayısıyla bu düğmeyle direkt temasınızı kesmeli, peçete ya da mendille dokunmalısınız.
Referans
Professor Martin B. Hocking1 and Harold D. Foster, Common cold transmission in commercial aircraft: Industry and passenger implications, Journal of Environmental Health Research
Neredeyse hayatımızın birçok alanında karşımıza çıkan metal kapı dedektörleri, havalimanlarında da güvenlik gerekçesiyle kullanılıyor. Bu cihazların zararlı olup olmadığı herkes tarafından merak edilen bir konu. Araştırmalar, havalimanı girişlerinde güvenlik kontrolü amacıyla bulundurulan X-ray kapılarından geçmenin sağlık açısından sakıncasının bulunmadığını ve zararlarının minimuma indirildiğini gösteriyor. Havalimanlarındaki girişlerde eşyaların geçirildiği X-ray cihazında X ışınları kullanılarak görüntüleme yapılır ancak cihazların çevresi X ışınlarının insanlara zarar vermemesi için kurşun paravanlarla kaplanmıştır. Aynı zamanda bu ışınlar, eşyalarda radyasyonun birikmesine neden olmaz.
California Üniversitesi, Tıp Fakültesi Epidemiyoloji ve Biyoistatistik Profesörü Dr. Rebecca Smith-Bindman tarafından yapılan araştırmaya göre, havalimanı taramaları sırasında dedektörler tarafından maruz kalınan radyasyon, 0,03 mikro sievert (bir radyasyon ölçü birimi olup, 1 Gray’lik X ve G ışını ile aynı biyolojik etkiyi meydana getiren radyasyon miktarıdır) olarak belirtiliyor. Bir yılda ortalama bir insanın doğal olarak maruz kaldığı radyasyon miktarı ise 2.4 milyon sievert olarak biliniyor.
Araştırma sonuçlarına göre havalimanlarındaki bir tam vücut X-ray taraması yıl içinde maruz kaldığımız doğal radyasyonun 24 binde 1’ine eşittir.
Bu sonuçlara göre toplumun X-ray taramalarıyla ilgili önyargılarının bilimsel araştırmalarla desteklenmediği görülüyor.
Referans
Havayolu taşımacılığı dünyanın en güvenli yolcu taşıma yollarından biri. Zaman ve konfor açısından ulaşıma yeni bir boyut kazandırıyor ve böylelikle çokça tercih ediliyor. Tüm olumlu yönlerine rağmen uçağın kalkış ve inişi sırasında ya da türbülans durumunda görülen endişe bazı kişilerde kaygı bozukluğu olarak bilinen anksiyete sorununa neden olabiliyor.
Toplumda birçok kişinin zaman zaman maruz kaldığı anksiyete, kişilerde panik seviyelerinin yükselmesine neden olur. Aynı zamanda anksiyete durumunda sanki çok kötü bir şey olacakmış duygusuna kapılarak içinde bulundukları durumu tehlikeli görebilirler.
Üçte ikisini kadınların oluşturduğu 238 kişinin katılımıyla yapılan hava yolculuğuna ilişkin kaygı bozukluğuyla ilgili araştırmaya göre, katılan kişilerin %40’ının uçağın kalkış ve inişlerini, %50’sinin uçak rötarlarını, katılımcıların üçte birinin ise pasaport ve bagaj işlemlerini bir kaygı kaynağı olarak gördüğü belirtiliyor. Kadınların erkeklere göre ve hâlihazırda bir sağlık problemi olan kişilerin herhangi bir sağlık problemi olmayanlara göre yolculukla ilgili daha fazla kaygı yaşadığı görülüyor.
Araştırma sonuçlarında görüldüğü gibi hava yolculuğuna ilişkin kaygılar yolcular arasında ortak bir problem. Sizin de uçuşla ilgili endişeleriniz varsa Fly Good Feel Good projemiz kapsamında hazırlanan video içeriğimize göz atabilir ve türbülans gibi kaygıya neden olabilecek konular içinse Türk Hava Yolları Uçuş Akademisi’nden altın standartlarda profesyonel destek alabilirsiniz.
Referans
Günümüzde uçak yolcuğu en hızlı ve en kullanışlı ulaşım biçimi. Ancak dikkat edilmediği zamanlarda sağlık üzerinde bazı yan etkileri olabilir. Bacaklarda oluşan ödem, uçak yolcularını etkileyen en yaygın sağlık problemlerinden biri. Özellikle uzun mesafeli uçuşlar sırasında ve sonrasında yolcular arasında ortak bir sorun olarak görülüyor. Bu sebeple uzun süreli uçuşlarda kan dolaşımını hızlandırmak ve sağlıklı bir seyahat için uçuş sırasında hareket etmek oldukça önem taşıyor.
Yarısının venöz tromboz risk grubunda olduğu 20 kişi ile yapılan bir araştırmada, 2 gün arayla Washington - Viyana yolculuğu yaptırıldığı belirtiliyor. Uçuş öncesinde, anında ve sonrasında yapılan vücut hacmi ölçümlerine göre bacak hacminin, uçuştan sonra 8242 ± 1420 ml'den 8496 ± 1474 ml'ye yükseldiği vurgulanıyor. Bu hacim yükselmesinin özellikle alt bacak ve uyluk bölgesinde görüldüğü; bu durumun uçuştan birkaç gün sonra da devam ettiği belirtiliyor.
Uçak içinde basınç ortamının farklı olması, düşük hava nemi oranı, türbülans etkisi gibi sebepler uçaklarda insan fizyolojisini etkileyen nedenler. Uçuşun vücut üzerindeki olumsuz etkilerini kabin egzersizleri ile azaltmak mümkün. Koltuğunuzda yapabileceğiniz bu küçük egzersizlerle uçuşunuzu daha keyifli bir hale getirirken bir yandan da vücut sağlığınızı koruyabilirsiniz.
Referans
Uçakta solunan havanın oldukça sağlıklıdır. Uçağın içerisinde çeşitli filtreler bulunur. Uçak dışından gelen taze hava, jet motorlarında kompresör kademeleri olarak bilinen kabin içine sürekli olarak çekilir. Bu havanın %50’si sisteme çekilirken %50’si dışarı atılır. Diğer taraftan uçağın içindeki havanın %50’si dışarıdan gelen temiz hava ile karışır. Bu aşamada hava basıncı, kabin basıncına eşitlenene kadar sıkıştırılır.
Havayı basınç altına almak havanın ısınmasına neden olur. Bu havaya “Yüksek Verimli Partikül Havası (HEPA)” adı verilir. Partikül havası filtrelerden geçmeden önce soğutulur. Bu işlem bakterilerin, partiküllerin ve virüslerin minimum %99,97’sinin filtrelerden kaldırılmasını sağlar. Partikül havası sirkülasyonlu kabin havasıyla birleşerek solumaya hazır hale getirir. Bu filtreler uçağın dışındaki taze havayla birlikte uçağın içindeki havanın karışmasını sağlar.
Yolcular böyle bir sistemin farkında bile olmazlar. Burada önemli olan bir diğer konu devridaimdir. Uçak içindeki kabin havası çıkış valfleri vasıtasıyla uçaktan serbest bırakılır. Bu nedenle uçaktaki hava, dışardaki hava ile sürekli olarak temizlenir. Uçak içindeki hava HEPA filtresi sayesinde ortalama 20 kez devridaim yapar. Dolayısıyla uçakta, yeryüzündeki havadan çok daha temiz bir hava solunur.
Yapılan araştırmalar HEPA tarafından temizlenmiş havanın yolcuları mikrop ve enfeksiyona karşı koruduğunu gösteriyor. Hava bariyeri adı verilen bu koruyucu kalkanın uçak yolculuğu boyunca etkisi devam ediyor.
Geçtiğimiz yıllarda, kabin hava kalitesinin kötü algısı üzerine yazılmış bir dizi teknik makale ve dergi makalesi bulunuyor. Kabini havalandırmak için kullanılan sıkıştırılmış hava, tipik olarak %5 ile %25 arasında bulunan düşük bağıl neme sahiptir. Kabin hava koşullarıyla ilgili şikâyetler arasında kuru hava, burun tıkanıklığı, sıcaklık seviyeleriyle ilgili rahatsızlıklar bulunur. Havayolu şirketlerinin çoğu uçakta sigara içmeyi yasaklamadan önce, hava kalitesi ile ilgili şikayetlerin çoğunluğu bu önlenebilir kabin hava kirliliğinden kaynaklıydı. Bununla birlikte, dumanın kabine girip kötü hava kalitesi kaynağı haline gelmesiyle ilgili olaylar bir nebze olsun azaldı.
Referanslar
Havayolu, karayolu veya denizyoluyla karşılaştırıldığında daha hızlı, rahat ve konforlu olsa da enfeksiyon riski düşündürücü olabiliyor. Çünkü kalabalık bir grup yakın mesafede, uzun süre seyahat ediyor. Uçaklarda kabin içi temizliğin Sağlık Bakanlığının, Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) hazırladığı rehbere uygun olarak oluşturup yayınladığı “Havacılıkta Hijyen ve Sağlık Rehberi” doğrultusunda yapılmasına ve personelin tüm titizliğine rağmen yine de dikkat edilmesi gereken riskli bölgeler bulunuyor.
Uçaklar çok sayıda yolcu tarafından kullanılıyor ve dar alanlarda uzun süreler geçiriliyor. Bunun sonucunda koltuklar, kemerler, masa, güneşlik, baş üstü ışık düğmeleri, tuvalet kapısı, klozet ve musluklar çok kişinin dokunduğu ve kirlettiği noktalar haline geliyor.
Uçakta enfeksiyon riskini değerlendirmek amacıyla uçağın çeşitli noktalarından alınan örneklerin değerlendirildiği bir çalışmada, iki büyük havayolu firmasının 5 ayrı havalimanındaki uçuşlarından örnekler kullanılmış. Sonuçta koltuk yüzeylerinde, tepsilerde, masa, güneşlik, tuvaletler ve koltuk arkasındaki dergilerin konduğu ceplerde mikrop sayısının çok olduğu gösterilmiş. Ancak şaşırtıcı olan, en kirli yerler beklenildiği gibi tuvaletler değil koltuk arkalarındaki masalar bulunmuş.
Tuvaletlerdeki sifon düğmelerinde her inç kareye 265 CFU (bakteri sayısı) düşerken koltukların arkasında yer alan tepsilerde 2,155 CFU ile sifon düğmelerinden 8 kat fazla bakteriye rastlanmış. Uçuş aralarında tuvaletlerin düzenli temizlenmesinin bu sonuca yol açtığı düşünülmüş. Baş üstündeki havalandırma düğmesinin de 285 CFU ile tuvaletten daha kirli olduğu görülmüş. Tuvalet kilidi de 70 CFU değeri ile ölçülen en temiz yer olmuş.
Bu çalışmanın objektif olarak ortaya koyduğu ve bilimsel olarak da önerilen uçakta enfeksiyonlardan korunmak için yapılması gerekenlerin başında yolculuk sırasında ellerin temizliği geliyor. Diğer hijyen kurallarına uyulması da enfeksiyonlara yakalanma riskini azaltıyor.
Yolcuların potansiyel olarak bulaşıcı bir hastalığa sahip yolcuya maruz kalması durumunda enfeksiyonla mücadele için önlemler alması da bir diğer önemli konu. Her ne kadar hava taşıyıcıları, bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış yolcuları ve tıbbi nedenlerle seyahat etmeyi reddetme hakkına sahip olsalar da, bulaşıcı hastalıklar için yolcuların sistematik olarak taranması ve bulaşıcı semptomları olan yolcuların dışarıda bırakılması pek kolay değil. Bu durumda sağlık çalışanlarının bireyleri tanımlamaları bekleniyor. Hastalık salgınının önlenmesi en önemli kontrol aracı ve bu nedenle yolcuların hasta olduklarında herhangi bir hava yolculuğunu ertelemeleri tavsiye ediliyor. Ayrıca araştırmalar el hijyenine dikkat etmenin hastalığın bulaşma riskini azalttığını kanıtlıyor. Maske kullanımı da enfeksiyon kontrolünde çok önemli bir rol oynuyor.
Referanslar
Derin Ven Trombozu (DVT) damarda kan pıhtılaşması durumudur. En çok bacaklarda meydana gelen bu rahatsızlık kollarda, kalça kemiğinde ve vücudun diğer bölgelerinde de oluşabilir. DVT olan ya da daha önce bu hastalığı geçiren bireyler, inme mağdurları, kanser hastaları, yürüme engelliler ve daha önce büyük cerrahi operasyon geçiren kişiler DVT hastalığının yüksek risk grubu arasında sayılıyor.
Yapılan araştırmalar uçakla sık seyahat eden kişilerde DVT hastalığının görüldüğünü belirtiyor. Burada ne sıklıkla seyahat edildiği ve uçağın hangi sınıfında oturulduğu önem taşıyor. Sık seyahat, uçuşun uzun olması ve uçuş süresince hareketsizlik DVT hastalığının diğer risk faktörleri arasında yer alıyor.
Uçuş ile DVT gelişimi ve daha sonraki Pulmoner Embolizm (PE) “tromboembolik hastalık” arasındaki bağlantı ilk kez 1954'te bir doktorun 14 saatlik uçuşundan sonra DVT’yi açıklayan bir raporunda açıklanmış. O zamandan beri hava yolculuğunun popülerliğinde büyük bir artış yaşanmış. Medikal ve popüler basında hava yolculuğu ile DVT ve PE gelişimi arasındaki bağlantı hakkında çok şey yazılmış. Bu durum da “ekonomi sınıfı sendromu” olarak adlandırılan raporlarda artışa yol açmış ve sonuç olarak tromboz riski konusunda gezginler uyarılmış.
Uçuş kabinlerindeki birtakım faktörlerin DVT veya PE geliştirme riskini artırdığı belirtiliyor. Bunlar arasında sıkışık oturma pozisyonları, hareketsizlik, alkollü içecekler, çay ve kahve gibi diğer diüretikler, uçak kabininin düşük nemi ve azaltılmış barometrik basınç gibi olası dihidratlar sayılabilir.
DVT’ye yakalanma riskini önlemek için kabin içi egzersizleri deneyebilirsiniz.
Referans
Hayatımızın neredeyse her alanında görülen stres, uçuştan önce de karşımıza çıkabiliyor.
Hava yolculuğunun kişisel olarak talep edildiğini gösteren anekdotal kanıtlara rağmen, havayolu stresini inceleyen az sayıda araştırma bulunuyor.
Uçuş öncesi stresin en önemli nedenleri arasında bilet sırası, bagaj ve güvenlik kontrolü için havalimanına 2 veya 3 saat önceden varılması ve sonrasında yaşanılan süreç gösteriliyor. Dahası, medyada yer alan haberler, havalimanı kalabalıkları, uçuş gecikmeleri ve iptaller gibi nedenlerin de uçuş streslerinin oluşmasında anlamlı olduğu vurgulanıyor.
Önceki yıllarda yapılan araştırmalara göre hava yolculuğunun eşsiz doğası, ilginç bir şekilde güvenilir ve geçerli bir hava yolculuğu stresine ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Geçmiş araştırmalar algılanan hava yolculuğu stresinin, kaygı ve öfke dahil olmak üzere güçlü duygusal tepkilere neden olabileceğini vurguluyor. Kaygının bileşenleri endişe verici etkiyi, gelecekteki olumsuz olayların olasılığı hakkında endişelenmeyi ve taşikardi gibi somatik tepkileri içerebiliyor.
Diğer taraftan sadece uçuş öncesi stres değerlendirildiğinde uçuş öncesi süreçlerin insan duygulanımına etkilerinin oldukça fazla olabileceği vurgulanıyor. Bu durum kişilerde öfke, endişe ve psikososyal stres doğurabiliyor. Psikososyal stres teriminin anlamı, uçak havalandığında yolcuların öfkeye kapılarak hareket etmesi olarak adlandırılıyor. Uçuş öncesi stresi önleyebilmek için uçuşa hazırlık için hazırlamış olduğumuz videoları izleyebilir ve makalelerimizdeki önerileri dikkate alabilirsiniz. Böylece keyifli ve stressiz bir yolculuk geçirebilirsiniz.
Havacılık endüstrisi raporları, yolcuların hava öfkesinin hızla artmakta olduğunu ve yıllar geçtikçe ciddi rakamlara yaklaştığını belirtiyor. Bu durum başta uçuş güvenliğini tehdit ediyor. Bu vesile ile stressiz bir yaşamı sadece gündelik hayatınız için değil seyahatleriniz için de öneriyoruz.
Referanslar
Günümüzde kullanılan uçaklar her ne kadar geçmişte kullanılan uçaklardan daha rahat olsa da yolcular zaman zaman uçuş ortamının oluşturabileceği fiziksel veya psikolojik zorluklarla karşılaşabiliyor. Karşılaşılan zorluklardan bazıları araştırmalara da konu oluyor.
En sık karşılaşılan zorluklardan birisi hipoksi yani oksijen yetmezliği. Belirli bir yükseklikte uçarken, kısmi oksijen basıncı deniz seviyesine göre %20 azalır. Bu hafif hipoksinin sağlıklı bireyler için bir sakıncası bulunmaz. Ancak kalp hastalığı, kronik solunum yolu ve anemi hastalığı gibi sağlık sorunları olan kişiler için önemli olabilir.
Kabindeki barometrik basınç değişimlerinin vücutta orta kulak, sinüsler ve bağırsaklar gibi bölümleri etkilediği görülüyor. Uçak yükselirken kabin basıncı azaldıkça gazlar %30'a kadar genişler. Bu, normalde hafif karın rahatsızlığı ve orta kulakta basınç hissi dışında başka problemlere neden olmayabilir. Bu tür problemleri olanlar burun tıkanıklığı ve kulak sorunları sayfamızdaki valsalva manevrası gibi tekniklerinden faydalanabilir.
Uçuşun fiziksel etkilerinden biri de hareket hastalığı olabilir. Yolculuk sırasında hareket hastalığına ilişkin bir çalışmada, yolcuların %0,5'inin kustuğu ve %8,4'ünün uçuş sırasında mide bulantısı hissettiği belirtilmiştir. Hareket rahatsızlığı, türbülanslı uçuş koşullarına maruz kalma sırasında daha şiddetli olabilir. Eğilimi olan bireylerin, uçuştan önce gerekli önlemleri almaları tavsiye edilir.
Referans
Seyahat yönünün performansa etkisini araştıran çalışmalar farklı sonuçlar ortaya çıkarıyor. Bazı verilere göre, doğuya doğru seyahatin performans açısından daha zararlı olduğu belirtiliyor. Bunun nedeni olarak vücut saatinin ritminin doğal olarak 24 saat aydınlık-karanlık döngüsünden daha uzun ve yaklaşık 25-26 saat uzunluğunda olması vurgulanıyor. Sonuç olarak, vücudun günü kısaltandan çok uzatan değişikliklere uyum sağlamasının daha kolay olduğu belirtiliyor.
Birçok çalışma, doğuya uçan yolcuların vücudun faz gecikmesiyle daha hızlı bir şekilde ayarlanabilmesinden ötürü, daha uzun süren ve yeniden senkronizasyon için daha uzun süreye ihtiyaç duyan, daha belirsiz jet lag semptomları yaşadıklarını gösteriyor. Daha önce Lemmer ve arkadaşları tarafından yapılan araştırmalar, batı yönü uçuşundan sonraki jet lag semptomlarının en çok uçuş sonrası ilk 3 günü etkilerken, doğu yönü uçuşundan sonraki semptomların daha şiddetli olduğunu ve varıştan 7 gün sonra da devam ettiğini belirtiyor.
Jet lag ve adaptasyonla ilişkili bu sonuçların özellikle yoğun iş temposu içeren, fiziksel aktivite ihtiyacı fazla olan ve özellikle sporcuların yaptığı seyahatlerde göz önünde bulundurulması gerekiyor. Bu çalışmaların verilerine dayanarak, seyahat edilen yerdeki iş ya da spor takviminin seyahat sonrası performansı etkileyen kritik bir faktör. Dezavantajlı bir seyahat çizelgesi durumunda, seyahatten önce vücut saatini kademeli olarak kaydırmak avantajlı olabilir. Bunun nasıl yapılabileceğini ilgili videolarımızdan öğrenebilirsiniz.
Referanslar
Her yıl yaklaşık 2 milyar insan uçakla yolculuk yapıyor ve jet lag konusu günden güne daha çok tartışılıyor. Jet lag; gündüz yorgunluğu, uyku bozuklukları, iştah azalması, kabızlık gibi sindirim şikayetleri, psikomotor koordinasyonun ve zihinsel becerilerin azalması gibi bedensel bulgularla karakterize edilen uzun menzilli uçuşlarla ilişkili ancak sadece geçici bir sirkadiyen ritim bozukluğu olarak tanımlanıyor.
Jet lag, vücudun iç saat mekanizmasındaki senkronizasyon bozukluğundan kaynaklanır. Dr. Waterhouse ve arkadaşlarının 2007 yılında yayınladıkları jet lag derleme tıbbi literatürüne göre bu duruma hipotalamusun suprakiazmatik çekirdeğinde bulunan ani saat dilimi değişiklikleri ve yeni ışık-karanlık döngü arasındaki beyinde yanlış bilgi eşitleme durumu neden olur. Bedenin alışık olduğu döngünün değişmesi sonucu bedenin uyum sağlamasındaki güçlük jet lag’i ortaya çıkarır.
Burgess ve arkadaşlarının 2003 yılında Journal of Biologic Rythms literatür dergisinde yayınladıkları simülasyon çalışmalarına göre, sirkadiyen ritim dengesini doğru ayarlamak için, doğuya seyahat etmeden önce 3 gün boyunca normalden 1 saat erken uyumanın ve sabahları parlak ışığa maruz kalmanın istatistiksel olarak yararı olduğunu gösteriyor. Bu araştırmada uçakla seyahatten önce faz tedavisi olarak uyku düzeni planlamasının daha fazla günde uygulanmasının daha fazla etki gösterebileceği ve jet lag’i potansiyel olarak ortadan kaldırabileceği savunulur.
Referanslar
Yolcular, kabinlerin çevresel koşullarından kendi yaş ve sağlık koşullarına göre farklı şekilde etkilenebilir. Uçuş kabini ortamı, sindirim sistemini doğrudan etkileyen basınca sahiptir. Birçok insan uçağa bindiğinde sadece kendisinde olduğunu sandığı ve söylemekten çekinebildiği gaz ve şişkinlik şikâyetleri yaşıyor.
Düşük kabin basıncı gazların genişlemesine yol açar. Boyle yasasına göre, deniz seviyesinden 8.000 fit yüksekliğe çıkarken gazlar %35 oranla genleşir. Modern havayolu taşımacılığında kullanılan uçaklarda ayarlanan kabin basıncı sayesinde yolcular gerçek yükseklikteki basınca maruz kalmasalar da oldukça yüksek bir dağın tepesine aniden çıkmış kadar basınç hisseder.
Uçuş sırasındaki basınçtan bedendeki hava dolu boşlukların etkilenebileceği hipotezine rağmen, sadece şişkinlik ve kulakta hassasiyet hissi duyulur. Vücutta bulunan havayla doldurulmuş boşlukların arasında orta kulak ve sinüsler, bağırsaklar, plevral boşluklar, bazı diş dolguları ve kafatası yer alır. Kalkış ve inişler yavaş yapıldığı için basınç değişimi de yavaştır ve etkilenen vücut bölgeleri sınırlı kalır.
Gaz ve şişkinlik şikâyetleri üzerine yapılan çeşitli araştırmalar bulunuyor. Enck ve arkadaşlarının 1995 yılında yayınladıkları araştırma, yer hizmeti personeliyle kabin personeli arasında hazımsızlık şikâyetlerinin anlamlı olarak farklı olduğunu gösteriyor. Vejvoda ve arkadaşlarının 2000 yılında yayınladıkları literatür çalışması ise uzun uçuşlarda görevli personelin yer hizmetlerinde çalışanlara oranla daha fazla şişkinlik şikâyeti bulgularına sahip olduğunu gösteriyor. Hinninghofen ve arkadaşlarının 2006 yılında yayınladıkları araştırma ise uçuş sırasında beslenme şeklinin mide boşaltım zamanı ile doğrudan ilişkili olduğunu gösteriyor ve 2.500 m yükseklikte uçmanın mide boşaltımı üzerine olumsuz etkileri olabileceğini ve hazımsızlık şikâyetlerini artırabileceğini vurguluyor. Bu araştırma, mide boşaltım süreleri yaklaşık 50 dakika uzayan kişilerin daha fazla şişkinlik, gaz ve bulantı hissettiklerini gösteriyor.
Yapılan araştırmalar uçuş sırasında aşırı gaz ve şişkinlik şikâyetinin yaygın olduğunu ortaya çıkarıyor. Nedenleri belirli olan bu duruma karşı yalnız değilsiniz.
Referanslar
Uçak seyahatinde ayaklarda şişkinlik doğrudan yaş, damar duvarlarının sağlığı, anatomik yapı, gebelik durumu ve varislere bağlı olarak gelişebilir. Bedende ödemin oluşmasını engellemek amacıyla çalışan kas pompaları harekete ihtiyaç duyar. Sürekli oturma pozisyonunda kalındığında kan akımı karşıt basınçla durağanlaşır ve ödem oluşumu başlar.
İlk olarak 1996 yılında Shuster ve arkadaşlarının yaptıkları ve tıp literatürünün önemli kaynakları arasında yer alan Lancet’te yayınlanan araştırmada uçuş sırasında ayaklarda gelişen ödem değerlendiriliyor. Yerde kurulan bir uçak düzeneğinde gerçekleştirilen 12 saatlik uçuş simülasyonu gece ve gündüz olarak iki gruba ayrılıyor.
Araştırma sonuçlarına göre gece saatlerinde ayaklarda gelişen ödemin daha fazla olduğu görülüyor. Jet uçak ayağı olarak tanımlanan bu durumun en fazla 30 yaş üstü kadınların ve varisleri olan kişilerin başına geldiği görülüyor. Uçak içi hava sıcaklığı, hissedilen kabin basıncına da vurgu yapılan araştırmada bu durumun doğal kabul edilebileceği belirtiliyor.
Yapılan araştırmada bilim insanları uçak seyahatinde yapılan egzersiz ve masaj uygulamalarının olumlu etkilerinin olabileceğini belirtiyor. Araştırmada asıl dikkati ise seyahatten önce giyilen basınçlı çorapların etkisinin daha fazla olması çekiyor. Günümüzde, uçuş sırasında sorun yaşayan kişilerin az basınçlı çorap giymeleri ve ayak bileğini içeren egzersizler öneriliyor.
Referanslar
İnsanlar yerçekimi kuvvetinin yön ve büyüklük bakımından sabit olduğu bir ortamda yaşar. Hava yolculuğu sırasında yolcular alışılmadık titreşim, hareket ve santrifüj kuvvetlerini doğrudan ya da dolaylı olarak algılayabilir. Buna ek olarak, uçuş sırasında oluşan hava türbülansı vestibüler (denge) sistem üzerinde doğrusal bir hareket oluşturabilir. Denge sisteminde oluşan dikey ya da dairesel hareketler bulantı ve baş dönmesi gibi şikâyetleri beraberinde getirir. Denge sorunları ayrıca hareket hastalığına da neden olabilir.
Turner ve arkadaşlarının yaptıkları, 38 farklı uçuş için 923 yolcuyu kapsayan “Hava Yolculuğu Sırasında Oluşabilen Hareket Hastalığını Değerlendirme” çalışmasında, yolcuların %0,5'inde kusma ve %8,4'ünde mide bulantısı görüldüğü belirtiliyor. Yapılan araştırmada bu bulguların yatay ve dikey gelen düşük frekanslı titreşimlere bağlı olduğu tespit edilmiş. Ayrıca araştırmaya göre koltuk seçiminin ya da yolcuların demografik özelliklerinin bu bulgularla doğrudan etkisi olmadığı bildiriliyor.
Uçak tutması hakkında yapılan çalışmalarda titreşime maruz kalmanın azalması ve ufuk çizgisinin gözle görülmesine önem veriliyor. University of Maryland ve Mayo Klinik tarafından yayımlanan uçak tutması hastalarına yönelik tavsiyelerin yer aldığı bilgilendirme yazılarında, yolcuların kanat bölgesinde ya da ön bölümde oturmaları tavsiye ediliyor.
Fly Good Feel Good projesi kapsamında hazırlanan uçuş fobisi videosu size bu rahatsızlığa karşı yol gösteriyor. Ayrıca zencefilli çaylarımız mide bulantısını önlemek konusunda faydalı olabilir. Keyifli uçuşlar.
Referanslar
Uzun bir uçuşta lenslerinizin kuruduğunu, hatta gözlerinizin tahriş olduğunu hissettiğiniz oldu mu? Bu, içinde bulunduğunuz ortamın sebep olduğu bir durum. Lens kullanan yolcular uçuş kabinindeki basınç değişikliği nedeniyle bu problemle karşılaşabiliyor.
Uçuş kabinleri yolcuları daha düşük atmosfer basıncına, oksijen düzeyine, nem oranına ve kuru havaya maruz bırakır. Bunun sebebi 35 bin fit yükseklikte seyir yapabilmek için oluşturulan yapay düşük atmosfer basıncına bağlıdır. Bu koşullar özellikle 3 saatten uzun uçuşlarda lens kullananların rahatsız olmasına neden olabilir. Araştırmalara göre lenslerle birlikte kullanılması onaylanan nemlendirici göz damlaları uçuş sırasında göz kurumasının azalmasına yardımcı olabilir. Göz kuruluğunun sebep olduğu tahriş ve enfeksiyonlar nedeniyle lens kullanan kişilerin uçuş sırasında lenslerini kullanmamaları önerilir.
Lenslerinizle uçuş sırasında uyumamaya da özen göstermelisiniz. Kısmi oksijen azlığı ve kuru hava nedeniyle lensleriniz sertleşir ve korneanızda sıyrıklar meydana gelebilir. Uçakla seyahat ederken lenslerinizi ve yıkama solüsyonlarınızı çantanızda taşımanız önerilir. Uçuş sırasında 100 ml olan sıvı taşıma sınırı lens sıvıları için geçerli değildir, ancak güvenlik noktasında bu sıvıların ayrıca beyan edilmesi gerekir. Daha düşük ölçekli seyahat tipi lens sıvılarını da tercih edebilirsiniz. Eğer düşük ölçekte bir lens sıvınız yoksa, sıvıyı azaltmak için farklı bir kaba koymamalısınız. Bu durum enfeksiyon bakımından kötü sonuçlar doğurabilir.
Özellikle uzun uçuşlarda lens yerine gözlük kullanmak çok daha sağlıklı olabilir.
Hareket hastalığının en önemli bulguları arasında yer alan bulantı ve kusma hakkında yüzlerce araştırma bulunuyor. Bu bulgulara sebep olan durumlar arasında, özellikle denge sitemi üzerine etki eden titreşim gibi çevresel faktörler yer alıyor. Uçuş sırasında oluşan titreşim ve dikey hareketlerin yolcularda bulantıya yol açabileceği biliniyor.
Hareket hastalığı sınıfında değerlendirilen bulantı durumunda doğal destekler kullanılabilir. Zencefil, 2000 yılı aşkın bir süredir geleneksel tıpta geniş spektrumlu bir antiemetik (bulantı giderici) olarak kullanılıyor. Çeşitli klinik öncesi ve klinik çalışmalar, zencefilin farklı bulantı uyaranlarına karşı antiemetik etkilere sahip olduğunu gösteriyor. Herkeste aynı etkiyi göstermediğini belirten araştırmalar olsa da birçok araştırma raporu, zencefilin doğal bulantı önleyiciler arasında yer aldığını savunuyor. Lien ve arkadaşlarının 2003 yılında yayımladıkları araştırma, zencefilin dairesel veksiyonla indüklenen mide bulantısını etkin biçimde azalttığını gösteriyor. Bu nedenle zencefilin hareket hastalığının önlenmesi ve tedavisinde yeni bir ajan olarak görev yapabileceği belirtiliyor.
Fly Good Feel Good projesi kapsamındaki özel çaylarımız sayfasında zencefil çayları hakkında detaylı bilgi yer alıyor. Uçuş sırasında gelişebilecek mide bulantılarınız için bu çaylarımızı deneyebilirsiniz.
Referanslar
Havayolu seyahati orta kulak barotravmasının (uçuş kulağı) en sık görülen nedenleri arasında gösteriliyor. Her ne kadar günümüzde bebekler ve çocuklar sıkça havayolu seyahati gerçekleştirseler de bu konu hakkında yayımlanan yeterli literatür bulunmuyor. Uçuş gerçekleştiren bebekler ve çocuklar hakkındaki çalışmalar genelde vaka raporları ve gözlemsel çalışmalarla sınırlı kalıyor.
Uçakların deniz seviyesinden yükselmesiyle birlikte dışarıdaki basınç azalır ve basınç farkı orta kulaktan emilen havayla dengelenir. Uçak inişe geçtiğinde ise dış basınç artar ve orta kulak basıncı artırarak dengelemeye çalışır. Ancak olası bir patoloji ile birlikte değişen basınçlar dengelenemediğinde bebek ve çocuklarda akut ve şiddetli ağrıların başlamasına neden olur. Özellikle konuşarak şikayetinin şeklini ve yerini belirtemeyen bebekler bu duruma karşı daha hassas olurlar ve bu ağrıyla anksiyete gösterebilirler.
Basınç adaptasyonu gerçekleşmediğinde kulak zarında gerilme meydana gelir, hatta bazen bu gerilme lokal çatlaklara sebep olabilir. Bu durumlar özellikle üst solunum yolu enfeksiyonu, kulak enfeksiyonu geçiren ya da uyku halindeki bebek ve çocuklarda daha sık görülüyor. Basınç farkından dolayı barotravma yani uçuş kulağı olmasın diye çocuklara yutkunmaları ya da Fly Good Feel Good projemizde yer alan video içeriğimizde tanıttığımız “Valsalva Manevrası” hareketini yapmaları tavsiye ediliyor.
Uçuş sırasında sert şekerler ve sakız çiğneme aspirasyon tehlikesine sebep olabieceği için önerilmiyor. Uçuş yüksekliklerindeki bazı olumsuz hava şartları uçaklarda hissedilen anlık irtifa değişikliklerine sebep olur. O sırada oluşabilecek bir heyecanla sakız ya da şeker yolcunun havayoluna kaçıp tıkanmaya neden olabilir. Araştırmalar bu durumlarda bebek ve çocuklarda barotravmayı önlemede en iyi yöntemlerin sıvı tüketmeleri (su ya da meşrubat) ya da anne sütü almaları olduğunu gösteriyor.
Kulak tıkanıklıklarını açabileceğiniz ya da barotravmaya karşı kullanabileceğiniz manevraları öğrenmek için ilgili video içeriğimizi izleyebilirsiniz.
Referanslar
Havayolu firmalarının, özel girişimciler ya da zihinsel sağlık uzmanlarıyla iş birliği yaparak yolcuların uçuş kaygılarını tedavi etmek için tesisler kurduğu biliniyor. 2000 yılında yayınlanan bir derleme raporuna göre ulaşılan 212 havayolu firmasından 43’ü bu konuda aktif olmasına rağmen detaylı bilgi ve eğitim sunan havayolu firması sayısı sadece 15’ti ve bu sayı 2004 yılında hızlıca 36’ya ulaştı. Eğitim tesisi sayısındaki artışa, uçmaktan korkan kişilerin tedavi talebindeki artış ya da havayolu firmalarının bu alanda daha fazla hizmet vermeye ilgi duymaları sebep olmuş olabilir. Ancak bu eğitim programlarının başladığı yıllarda bilimsel ve profesyonel literatürlerde yeterli destekleyici bilgi bulunmuyordu.
Araştırmalar uçakla seyahat stresinin ya da fobisinin %10-%40 arasında olduğunu gösteriyor. Yolcu güvenliği, sağlık ve rahatlığın tartışıldığı yayınlarda stresin sadece uçuş sırasında değil havalimanına giderken başladığı yönünde bilgiler bulunuyor. Havalimanına ulaşımın, uçağa yetişmenin, ağır bagajlarla check-in yapmanın ve hatta güvenlikten geçmenin bile stres oluşumuna sebep olduğu vurgulanıyor. Bütün bu streslerin üzerine bir de uçuş fobisi eklendiğinde uçuştan vazgeçenlerin sayısı azımsanmayacak düzeyleri buluyor.
Uçuş stresi ya da fobisi ile ilgili bugüne kadar kullanılan yöntemler ve protokoller arasında geniş bir çeşitlilik bulunuyordu. Ancak bu sayının artmasıyla uzmanlar, uçuş fobisi destek eğitimi programları için "en iyi" ana bileşenlerin standartlaştırılması gerektiğini düşündüler. Bu sebeple artık bu gereksinimleri karşılayan ve üzerinde uzlaşmaya varılan altın standartlar var. Sizin de uçuş fobiniz ya da uçakla seyahate karşı endişeleriniz varsa Fly Good Feel Good projemiz kapsamında hazırlanan video içeriğimize göz atabilir ve Türk Hava Yolları Uçuş Akademisi’nden altın standartlarda profesyonel destek alabilirsiniz.
Referanslar
Havayolu taşımacılığı, uygun fiyatlı firmaların devreye girerek daha fazla rekabet oluşturmasıyla son derece popüler bir seyahat biçimi haline geldi. Her seyahat tipinde olduğu gibi havayolu taşımacılığının da kendine has riskleri bulunuyor. Uçaklarda atıştırmak ya da yemek yemek bu seyahatlerin önemli bir parçasını oluşturuyor. Ancak birçok firma ikram hizmetlerini ucuz tercihlerle yaptığı için yolcular gıda zehirlenmesi gibi risklerle karşı karşıya kalıyor.
Gıda kaynaklı hastalıklara modern havayolu taşımacılığı sektöründe oldukça az rastlanıyor. Ancak biletinizi alırken fiyatın yanında bu riski de göz önünde bulundurmanız gerekiyor. Düşünsenize bir uçuş sırasında gıda kaynaklı bir hastalık yolcularda topluca görülse ve sonrasında uçuş ekibine bulaşsa? Transatlantik uçuşunda hayati risklerle karşı karşıya kalabileceğiniz bu tablonun sonuçları aldığınız bilet kadar ucuz olmayabilir.
Literatür çalışmaları gıda zehirlenme oranlarının %3-%24 aralığında olduğunu gösteriyor ve bu oranın özellikle gelişmekte olan ülkelerde yüksek olduğu gözlemleniyor. Uçak içi ikramlarda zehirlenmelere sebep olan yiyecekler arasında ilk sıraları tavuk, kremalı tatlı ve deniz ürünleri alıyor. Risk analizine ve etiyolojik faktörlere bakıldığında uçak içinde böyle bir enfeksiyon geliştiğinde bu durum seyahat sonrası dönemde ortaya çıkabilir ve yolcular bu durumu fark etmeyebilir. Dolayısıyla araştırmaların tavsiye ettiği gibi uçak içi ikramların hazırlanışı hakkında bilgi sahibi olmak ve çeşitli gıda güvenliği standartlarından haberdar olmak gerekiyor.
Araştırma özetlerine göre kaliteli ve güvenli uçak içi yemek ikramları için yüksek standartlarda gıda hazırlama ve depolama ilk sıralarda geliyor. Bu standartlar sadece havalimanı mutfaklarında değil, gıdaların tesislerden uçağa taşınmasını sağlayan araçlarda ve uçak içi mutfaklar için de geçerli. Türk Hava Yolları bu standartları sağlarken taze ve ev yapımı formatında ikramlar sunuyor. Yüksek standartlarda hazırlanan ikramlar, yolculuğu daha keyifli ve sağlıklı bir hale getiriyor.
Referanslar
Kıtalararası uzun uçuşlarda gidilen noktaya hemen uyum sağlanamamasının nedeni tıp dilinde “Jet lag” olarak bilinen geçici uyku bozukluğundan kaynaklanır. Gideceğiniz yere yorgun ve bitkin varmaya neden olan jet lag’i, sık seyahat eden yolcular iyi bilir. Jet lag özellikle batıdan doğuya gerçekleştirilen gündüz uçuşlarında daha çok hissedilir.
İnsanlar normalde 24 saatlik bir zaman dilimi içinde yaşar. Vücuttaki her hücre birer saat gibi çalışır ve hepsi beyinden aldıkları sinyallere göre kendilerini ayarlar. Fakat hızlı zaman değişiklikleri bu düzeni bozabilir. Dünyada saat farkı olan bölgeler arasında hızlı yer değişikliği yapan kişilerde görülen uyku bozukluğuna jet lag denir.
Jet lag, vücudun iç saat mekanizmasındaki senkronizasyon bozukluğundan kaynaklanır. Jet lag’in olası psikiyatrik komplikasyonları henüz araştırılmamıştır. Ancak referansta geçen çalışmada, genel popülasyonda jet lag belirtileri, psikolojik yönleri ve jet lag ile psikoloji arasındaki olası ilişki tartışılmıştır. Sonuçlar, biyolojik ritmin bozulmasıyla jet lag’den kaynaklanan uyku yoksunluğunun, mevcut psikolojik durumların alevlenmesine neden olabileceği yönündedir.
Dünyanın her yanı özellikle kıtalararası uçuşların yaygınlaşmaya başlamasıyla daha ulaşılabilir hale geldi. Hamilelik yaşamın kısıtlandığı, tatil planlarının ertelendiği bir hastalık dönemi değil, belirli bir sağlık sorunu olmadığı sürece normal yaşamın devam etmesi gerektiği doğal bir yaşam dönemi.
Anne adayları, iş seyahatleri, tatil, aile ziyaretleri, acil durumlar ve daha pek çok nedenden dolayı uçakla seyahat etmek durumunda kalabilir. Günümüzde kadınların birçoğu hamileyken uçak yolculuğuna çıkmaktan çekinir. Oysaki anne adaylarının yüksek risk faktörleri bulunmuyorsa, 28'inci haftaya kadar uçmalarında herhangi bir sakınca bulunmuyor. Sadece uçuşun neden olduğu bazı sağlıkla ilgili durumları bilmeleri önem taşıyor.
Hamilelikte uçak seyahati için en ideal zaman ise 17. ile 27. haftalar arası olan ikinci üç aylık (trimester) dönemi. Bu dönem düşük riskinin az olduğu, mide bulantılarının geride kaldığı ve hamilelikte gezmenin en keyifli olduğu zaman olarak öne çıkıyor.
2001 yılında rutin ultrason kontrolüne giren ve 3. trimester döneminde yer alan yarısından fazlası hamileliği boyunca yurtdışına seyahat etmiş 138 hamile kadın arasında yapılan bir araştırma katılımcıların çoğunluğunun uzun mesafeli yolculuklara sıcak baktığını fakat her zaman yeterince hazırlıklı olmadıklarını gösteriyor. Araştırmada katılımcı hamile kadınların üçte birinden fazlası Avrupa’nın dışına seyahat etmiş yani uzun uçuşlar gerçekleştirmiş. Fakat sadece üçte biri uçuştan önce doktoruna danışmış ve olası sağlıkla ilgili konular hakkında bilgi almış.
Hem sizin hem de bebeğinizin güvenliğini sağlamak için hamilelik süresince uçuş seyahatinde yaşanabilecekleri önceden bilmek ve bazı önlemler almak faydalı olur. Fly Good Feel Good rehberimiz kapsamında hamilelerle ilgili hazırlanan video içeriğimize göz atabilirsiniz.
Uçak yolculuğu sağladığı pek çok avantajla diğer taşıma araçlarından önde geliyor. Özellikle zaman tasarrufu sağladığından yaygın olarak kullanılıyor. Bu yolculuklar tüm artılarına rağmen nadir de olsa sağlık sorunlarına neden olabiliyor.
Bu sağlık sorunlarından biri özellikle uçağın inişi sırasında oluşabilecek baş ağrısı. Uçağın kalkışı ve inişi sırasında kulak zarının arkasındaki tüp hava basıncına uyum sağlamak için çok fazla çalışır. Böylelikle kulak içindeki hava basıncını dengelemede yardımcı olur. Dolayısıyla uçağın kalkışı ve inişi sırasında kulakta basınç ve ağrı hissedilmesi doğaldır. Uçakta baş ağrısı konusu araştırmalara da konu olmuş. 2004 yılında yayınlanan An Unusual Case of an Airplane Headache, Atkinson V, Lee L adlı yayında uçakta oluşan baş ağrısının nedenleri incelenmiş ve barometrik baş ağrıları üzerinde durulmuş.
Basıncın neden olduğu bu rahatsızlıklar barotravma adı veriliyor. Barotravma kişiden kişiye değişiklik gösterebilir. Örneğin çocukların kulağı daha hassas olduğundan onlar basıncı daha fazla hissedebilir. Barotravmanın etkisini azaltmak için Fly Good Feel Good rehberimizde önerilen manevralardan birini yapabilirsiniz.
Günümüzde uçak yolcuğu en hızlı ve kullanışlı ulaşım yollardan biri. Ancak dikkat edilmediği zamanlarda sağlık üzerinde bazı yan etkileri olabilir. Uçak yolcularını etkileyen en yaygın problemlerde biri de kabin havasındaki nem farklılığından kaynaklanan ve yetersiz su tüketimi esnasında görülen dehidrasyon. .
Hava yolculuğunun neden olduğu dehidrasyon özellikle uçak kabinlerindeki düşük nem seviyelerinden kaynaklanır. Normal bir iç mekân nemi %30 ile %65 arasında değişir. Uçak kabininin içindeki hava ise genellikle %10 ile %20 arasında bir nem seviyesine sahiptir. Bu nedenler, uçak yolculuğu sırasında yeterli su tüketimine yönelik önlemler alınmasını zorunlu hale getirmiştir.
Yapılan bilimsel araştırmalar özellikle uzun mesafeli uçuşlarda deri yüzeyindeki hidrasyonun hızla azaldığını gösteriyor. Kabin içindeki hava oldukça kuru olduğundan bu durumu engellemek için yanınızda nemlendirici bulundurabilirsiniz.
Uçuş sırasında dehidrasyonu önlemek için de bol miktarda su tüketilmeli. Dehidrasyon jet-lag semptomlarını artırır. Sıvı kaybı sonucunda oluşan ödem kişilerin kendilerini daha şiş hissederek rahatsız olmalarına neden olur. Bunu önlemek için ılık oda sıcaklığında su tüketmeye çalışın.
Referans:
Guéhenneux S1, Gardinier S, Morizot F, Le Fur I, Tschachler E. , Skin surface hydration decreases rapidly during long distance flights, Skin Res Technol. 2012 May;18(2):238-40.
Uçak yolculuğu sırasında bebeklerde görülen önemli sağlık sorunu kulaklarda meydana gelir. Özellikle kalkış ve iniş sırasında kabin içi basıncında olan değişikliklerden dolayı bebekler kulaklarında hissettikleri dolgunluk hissi ve ağrı nedeniyle şiddetli bir şekilde ağlayabilirler. Bunu engellemek için kulağı rahatlatarak yutkunma sağlanmalıdır. Bebekler emerek yutkundukları için kalkış sırasında emzirilmeleri kulak ağrısı duymalarını engelleyebilir.
Yapılan araştırmalar uçağın inişi sırasında emzirilmeyen bebeklerin emzirilen bebeklere oranla daha çok ağladığını göstermiştir.
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki bebeğinizi sakinleştirmek için sürekli olarak beslemeye çalışırsanız midesi aşırı miktarda gerilir ve daha çok ağlar. Bunu engellemek için gerçekten aç olmayan bir bebeğe emzik kullanımı daha uygun olacaktır.
Referans
Byers PH. , Infant crying during aircraft descent, Nurs Res. 1986 Sep-Oct;35(5):260-2.
İnsan vücudundaki tüm sistemlerin işleyişini düzenleyen metabolik, hormanal döngüler olarak tanımlanan biyolojik saat genel olarak gün ışığına bağlı olarak düzenlenir. Biyolojik ritmimiz belli bir saatte uykumuz gelecek şekilde ayarlandığı halde örneğin baş ağrısı, yolculuk sonrası yorgunluk, ekstra stres gibi sebeplerle dengesi bozulabilir.
Uykusuzluk vücut sağlığını olumsuz yönde etkileyen faktörlerden biri. Stres ve yorgunlukla birleştiğinde bağışıklık sistemini düşürerek birtakım hastalıklara yol açar. Uykusuzluk, uyku hormonu olarak bilinen melatoninin yeteri kadar salgılanmadığı zamanlarda ortaya çıkar. Uyku düzeninin değişmesi melatonin salgısında bozulmaya neden olur. Örneğin uyku düzeninin, gündüz uyuma gece uyumama gibi kurulması ne kadar uyusanız da uykunuzu alamama sorunu yaşayabilirsiniz. Bu hormonun salgılanmasını sağlayan takviye ilaçlar bulunuyor fakat ilaca başvurmadan doğal besinlerle melatonin hormonunuzu korumanız mümkün.
Yapılan araştırmalar, vişnenin ve vişne suyunun melatonin artırıcı etkisi olduğunu ortaya koydu. Araştırma yetişkinler üzerinde denendi ve vişne suyu içen grup üyeleri uyku düzenlerinin yerine geldiğini bildirdi. Uyuyamama sorunu olan ve uykusundan sürekli uyanan bireylerin uyku rahatsızlıklarının devam etmediği görüldü.
Uykusuzluğa karşı Fly Good Feel Good projesi kapsamında hazırlanan özel çaylarımızdan rahatlatıcı çayı da deneyebilirsiniz..
Referans:
Wilfred R. Pigeon,corresponding author1,2 Michelle Carr,1 Colin Gorman,1 and Michael L. Perlis3, Effects of a Tart Cherry Juice Beverage on the Sleep of Older Adults with Insomnia: A Pilot Study, J Med Food. 2010 Jun; 13(3): 579-583.
Havayolu ulaşımının yaygın kullanılmasıyla birlikte en sık karşılaşılan terimlerden biri de türbülans. Birçok kişi için rahatsız edici ve korku kaynağı olan türbülans esasen rüzgar, gök gürültülü fırtınalar, dağlara yakınlık ve diğer faktörlerin neden olduğu sallantıdır. Bir geziniz sırasında yolda fırtınaya da yakalanabilirsiniz. Aynı bu durumda olduğu gibi hazırlıklı olmadığınız ve aniden gelişen olaylar olabilir. Türbülans da böyledir. Önceden tahmin edilemez.
Türbülans uçuş sırasında yolcularda paniğe neden olabilir. Türbülans tüm uçuşlarda yaşanabilir. Özellikle de uzun süreli uçuşlarda daha yaygındır ve genellikle zararsızdır. Ancak yine de rahatsız olmanıza ve korkmanıza neden olabilir. Çeşitli faktörlerden kaynaklanan türbülans dereceleri değişir (hava akımları, dağlara yakınlık, termal akımlar vs.). Dolayısıyla etkiler de türbülans çeşitlerine göre farklılık gösterebilir. Çalkantı veya uçağın hava boşluğuna düşmesi gibi anlamlarla yorumlanan türbülans en yalın haliyle farklı ve beklenmeyen yönlerden gelen rüzgarların aralıklı olarak neden olduğu hava akımıdır.
Türbülansı uçuştan önce tahmin etmek zordur. Fakat çoğu durumda, pilotlar uçuş sırasında türbülansa neden olabilecek koşulları bilir. Hava durumu raporları, kokpit radarı ve bölgedeki diğer uçakların raporlar pilotlara uçuş sırasında yardım eder. Dolayısıyla pilotlar uçak türbülansa yaklaştığında emniyet kemeri tabelasını açabilir. Uçuş sırasında ikaz anonslarına ve ışıklarına uymak gerekir.
Türbülans ne kadar şiddetli olursa olsun, uçağın asıl güvenliği nadiren söz konusudur. Pilotlar tehlike anında yapılması gereken tüm adımlara sahip olarak eğitim alır. Türbülansın çeşitlerini ve etkilerini bilir, uçağın emniyetini sağlar.
Federal Havacılık İdaresi’nin araştırmalarına göre türbülans yaralanmalarındaki en önemli etken yolcuların emniyet ikaz ışıklarına uymaması. Araştırmaya göre türbülans sırasında emniyet kemeri takılı olan yolcular türbülansı yara almadan atlatabilir.
Türbülansın yol açtığı tehlikeler ticari havacılıkta önemli bir konu olmaya devam ediyor. Araştırmalarda, yolcu ve havayolu çalışanlarının uçuş sırasında yaralanmasının önde gelen nedeninin güvenlik eksikliği olduğunu gösteriyor. Dikkatli olup, önlem almakta fayda var.
Referans
Sırt ağrısı günümüzün en sık karşılaşılan sağlık sorunlarından biri. Özellikle batı sanayi toplumlarında görülen bu rahatsızlığı uzmanlar salgın olarak nitelendirmeye başladı. Öyle ki ABD’de 45 yaşın altındaki nüfusun en yaygın hastalığıyken İngiltere’de nüfusun yaklaşık %25’i sırt ağrısı yaşıyor. Ülkemize bakıldığında ise özellikle masa başı işlerde çalışan ve sık seyahat eden insanlarda yaygın sırt ağrısı hastalığı gözlemleniyor. Uzun süre hareketsiz oturmaktan kaynaklanan sırt ağrısı havayolu firmalarına en sık bildirilen rahatsızlıkların başında geliyor. Herhangi bir sırt probleminiz olmasa bile uçak yolculukları sizin için zor geçiyor olabilir. Bunun nedeni vücudun hareket etmeden saatlerce oturmaya uygun olmamasıdır.
Havayolu koltuklarının sırtları ve içi köpük dolgusundan oluşuyor. Uzun süre oturduğunuzda, köpük giderek sıkışır ve böylece içindeki hava azalır. Özellikle uzun boylu ve iri yapılıysanız otururken kolayca hareket edemezsiniz. Uzun mesafeli uçuşlarda, sırtınız bu koşullara maruz kalır. Sırt ağrısı genellikle sırt gerginliğinin bir işaretidir. Bu nedenle sırtınız güçlü ve esnek olsa bile, sık sık seyahat etmeniz gelecekte sırt rahatsızlıkları yaşamanıza neden olabilir. Zaten sırt rahatsızlığı olan insanların büyük çoğunluğundan biriyseniz, sekiz saat veya daha fazla bir süre için kısıtlayıcı bir kabin koltuğunda oturmanız var olan bir sorunu daha da kötüleştirebilir.
Birçok kişi akut bir sırt ağrısı saldırısına sahiptir. Uzun bir uçuş sonrasında fark ettiğiniz sırt ağrısı zaman içerisinde kronikleşebilir. Bu ağrılar her zaman alışılmış zayıf duruşlardan kaynaklanır. Helikopter pilotlarında sırt ağrısı ve tüm vücut titreşimine maruz kalma üzerine yapılan araştırmada gözlenen sağlık etkileri, titreşimden veya kısıtlı duruştan kaynaklanıyor olsa da büyük olasılıkla her iki faktöre de eşzamanlı maruz kalma nedeniyle olduğunu göstermiştir. Tenis oynamak, yüzmek veya egzersiz yapmak omurganızı dik tutan kasları güçlendirir. Egzersiz veya spor yapmaktan hoşlanmazsanız, omurganızın kemiklerini tutan kaslar, tendonlar (bağ dokuları) ve bağlar zayıflayabilir. Zayıf duruş ve zayıf omurga kasları, sırtınızda kalıcı hasarlara yol açabilir.
Oturma şekli sırt sağlığı açısından önemli bir yere sahip. Otururken üst vücudunuzun ağırlığı aşağıya doğru çekilir. Koltuk tasarımcıları bu itme eylemini “kayma” olarak adlandırıyor. Kayma, giysilerinizin uyluk altında kalmasına neden olur. Omurganız hareketsiz kalır ve rahatsızlığı yakında hissetmeye başlarsınız. Hemen dik oturmaya çalışın. Dik otururken rahatsızlık duymadan uzun süre oturabilirsiniz. Doğru şekilde dik durursanız ve koltuğu yaslandırırsanız, oturma kemiklerinden geriye doğru eğilirsiniz ve bu bel omurganıza fazla ağırlık yüklemez. Sakrum (kuyruk kemiği) ile oturun ve kalçanızı sandalyenin arkasına yaslayın. Bu, omurganızın ikisi arasındaki doğal S-eğrilerini ve üst vücudunun ağırlığını, pelvis tabanındaki oturma kemiklerine düşmesini sağlar. Dik durduğunuzda, bagajınız (vücudunuz kalça kemiklerinden boyuna kadar) uyluklarınıza 90° açı oluşturur. Üst vücudunuzun ağırlığı daha sonra omurga boyunca, pelvisinizin etrafında ve oturma kemiklerine doğru iletilerek koltuğa dağılır. Dik oturuşta topuklarınız ve ayak parmaklarınız yere dayanmalı ve uyluklarınız yere paralel durmalıdır. Böylece bacaklarınız ve uyluklarınız birbirine dik açılı olur. Başınızın da dik ve ileri bakmasını sağlayın. Boyun ağrısı hissediyor iseniz uçuştan önce doktorunuza görünün ve uçuş sırasında kabin egzersizleri bölümüne bakın.
Referans
Uçak yolculuğu günümüzün en sık tercih edilen yollardan biri. Konforlu olması ve zamandan tasarruf sağlaması açısından yolcuların tercih sebebi. Bazı uzun süreli uçuşlarda, uçağın kalkışı ve alçalması esnasında meydana gelen kabin basıncı değişiklikleri her zaman olmasa da sağlık problemlerine neden olabilir. Uçak içindeki kabin havası 800 ile 2.600 metreye eşit sayılıyor. Bu eşitlik kabin havası basıncının deniz seviyesine göre daha düşük oranda olduğu anlamına geliyor. Uçuş sırasında kabin basıncının azalmasıyla birlikte gazlar genleşmeye başlar. Deniz seviyesinden yükseldikçe gaz oranı artar. Bu durum mide ve bağırsaklarda baskı hissedilmesine neden olur. Çoğu zaman gaz ve şişkinlik hissi birbiriyle karıştırılıyor. Özellikle yemeklerden sonraki rahatsızlık hissi, gaz zannediliyor. Şişkinlik barsak tarafından sindirilemeyen gıdalar nedeniyle oluşur. Sindirilemeyen gıdalar ince bağırsaktan kalın bağırsağa geçtiğinde, bağırsaktaki zararsız bakteriler tarafından bozulmaya uğrar. Ortaya hidrojen, karbondioksit ve metan gazı çıkar. Bu döngünün sağlıklı gerçekleşememesi bir takım hazımsızlık sorunlarına neden olur.
İnsanlar günde ortalama 14-15 kez gaz çıkarır. Vücuttaki gazın büyük bir kısmı geğirme ile atılır. Kalanı ise bağırsaklardan geçer ve burada kısmi olarak emilir. Sık sık mide ve bağırsak sorunu yaşıyorsanız uçuş öncesi hafif gıdalar ve probiyotik tüketmeniz faydalı olacaktır. Uçuş sırasında ise gaz oluşturabilecek yiyeceklerden kaçınmak gerekir. Uçuş öncesinde tüketilen brokoli, soğan, kuru fasulye, barbunya, piyaz, lahana, kepekli yiyecekler vücutta gaz oluşumunu artırır. Uçuş sırasında mide ve bağırsak sorunu yaşamamanız için sıvı alımına da özen gösterin.
Uçaklardaki en kötü senaryo olan gaz çıkarma çoğu zaman utanç verici olsa da, yapılan araştırmalar uçuş sırasında aşırı gaz ve şişkinlik şikâyetinin yaygın olduğunu ortaya çıkarıyor. Nedenleri belirli olan bu duruma karşı yalnız değilsiniz.
Referans
Dünyada ve ülkemizde ilk sırada yer alan ölüm nedenlerinden biri olan kalp krizinin birçok farklı nedeni olabilir. Tıkanmış damarlar, bu nedenlerin başında yer alıyor. Ancak günlük hayatın içerisinde yer alan ve kalp krizini tetikleyen başka faktörler de bulunuyor.
Sağlıksız beslenme, hareketsizlik, yüksek kolesterol, hipertansiyon, stres, fazla kilolar ve sigara, kalp krizi geçirme riskinizi artırır. Kalp krizi, çok sayıda risk faktörünün birleşimi sonucu ortaya çıkar. Bu da kalp krizinin sadece genetik faktörün etkisiyle oluşmadığını gösterir.
Omuz ağrıları, doğrudan kalp rahatsızlığına neden olmayabilir. Ancak bu ağrıyı sol kol ağrısı takip ediyorsa, dikkat edilmeli ve kalp rahatsızlığından şüphe edilmelidir. Çünkü kalp hastalığı riskinde artış görülen kişilerin omuz rahatsızlığı yaşama olasılığı daha yüksektir. Öte yandan sol kol ağrılarının pek çok farklı nedeni olabileceği gibi sadece kalp krizi kaynaklı olacağı gibi bir yanılgıya kimse kapılmamalıdır. Stres ve panik atak kaynaklı da olabilir.
American College of Cardiology dergisinde yayımlanan çalışmalarda araştırmacılar, gürültü kirliliğine maruz kalan insanların daha yüksek kalp yetmezliği, düzensiz kalp ritimleri, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol ve yüksek kan şekeri oranlarına sahip olduklarını bulmuşlardır.
Araştırmacılara göre gürültü, stres hormonlarında artışa neden olmaktadır. Yüksek desibelli sesler zararlı olabileceği gibi, özellikle gece gürültüsü strese sebep olmaktadır. Yapılan bir çalışmada, gürültünün uyurken bile kan basıncını artırabilecek bir stres hormonu olan kortizol üretimini artırdığını belirtilmiştir.
Hayatımızın neredeyse her alanında görülen stres, uçak yolculuklarında da ortaya çıkabilir. Araştırmalar, kalp yetmezliği hastalarının hava yolculuğu sırasında solunum sıkıntısı, anksiyete, stres, kalp dekompansasyonu ve venöz tromboembolizm (VTE) yaşamaya daha yatkın olduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu sebeple akut kalp yetmezliği sendromu olan kişilerin tam iyileşme sağlanana kadar uçmaması önerilir.
Referans
Izadi M., Air travel considerations for the patients with heart failure., Iran Red Crescent Med J. 2014 Jun; 16 (6).
Havayolu ile seyahat sırasında uçak içi hijyeni sağlamak ve hastalıklardan korunmak için birtakım önlemler alınmalıdır. Kabin içindeki hava, solunum havasındaki oksijen ve nem oranı, yakın koltuklarda oturan yolculardan bulaşabilecek mikroplara dikkat edilmesi gerekir.
Uçaklarda bir sonraki sefer öncesi hijyenik temizlik yapılır. Kabin içi temizliğinden lavaboya, kullandığınız tepsilerden koltuklara kadar kapsamlı bir temizlik çalışması yapılır. Fakat bu temizlik bazen bağışıklık sisteminizi koruyamayabilir. Uçaktaki hijyen konusunu araştıran bir grup araştırmacı 5 farklı havayolundan aldığı kalıntıları incelemiştir. Araştırmada özellikle yemek tepsilerinin uçaktaki en dikkat edilmesi gerekli alan olduğu ortaya çıkmıştır.
Araştırmanın bir diğer sonucu, uçaktaki diğer dikkat edilmesi gereken alanlardan birinin lavabodaki sifon düğmesi olduğunu gösteriyor. Yolcuların bu düğmeyi her lavabo ihtiyacı sonrası kullanıyor olması sizi bakteri ve mikroplara açık hale getiriyor. Dolayısıyla bu düğmeyle direkt temasınızı kesmeli, peçete ya da mendille dokunmalısınız. Havalimanı ve uçaktaki en kirli yerlerden biri olan tuvaletlere temasınızda dikkatli olmalısınız. Kapı kulplarını bir peçete ya da mendille tutmalı, musluk başlarını tutmadan önce sabunlamalı, klozeti kullanmadan önce klozet kağıdı sermeli ve son olarak tuvalet ya da banyo mermerine yaslanmamalısınız.
Uçuş sırasında dikkat edilecek bazı noktalar ile hastalıkları önlemek ve uçuş hijyeni sağlamak mümkün. Mümkün olduğunca yakın çevrenizde oturan hasta yolculardan uzak durun. Özellikle çocuğunuz varsa daha da dikkatli olun. Çocukların bağışıklık sistemi daha zayıf olduğu için mikroplara karşı daha savunmasız olacaktır. Eğer yakın koltuğunuzda hasta bir yolcu varsa kişisel temizliğinize önem verin.
Uçaklardaki tuvaletler ne kadar çok sıklıkla temizlenmiş olsa da birçok yolcunun kullandığı ortak bir alan olduğu için özellikle tutunma yerlerine direkt temas etmekten kaçınmanız gerekir. Bunun için mümkün olduğunca ellerinizi sık sık yıkayın. Eğer sık el yıkamaya fırsat bulamazsanız anti bakteriyel özelliğe ıslak mendiller ile elinizi dezenfekte edin.
Referans
Lacey SE, Exposure to human waste from spills while servicing aircraft lavatories: hazards and methods of prevention., Ind Health. 2010;48(1):123-8.
Bazı uzun süreli uçuşlarda, uçağın kalkışı ve alçalması esnasında meydana gelen kabin basıncı değişiklikleri her zaman olmasa da sağlık problemlerine neden olabilir. Uçak içinde var olan kabin havası, 1.800 ile 2.600 metre yüksekliğe eşit sayılır. Bu eşitlik, kabin havası basıncının deniz seviyesine göre daha düşük oranda olduğu anlamına gelir. Uçuş sırasında kabin basıncının azalmasıyla birlikte gazlar genleşmeye başlar. Deniz seviyesinden yükseldikçe gaz oranı artar. Bu durum mide ve bağırsaklarda baskı hissedilmesine neden olur. Çoğu zaman gaz ve şişkinlik hissi birbiriyle karıştırılır. Özellikle yemeklerden sonra rahatsızlık hissi, gaz zannedilir. Şişkinlik, bağırsak tarafından sindirilemeyen gıdalar nedeniyle oluşur. Sindirilemeyen gıdalar, ince bağırsaktan kalın bağırsağa geçtiğinde, bağırsaktaki zararsız bakteriler tarafından bozulmaya uğrar. Ortaya hidrojen, karbondioksit ve metan gazı çıkar. Bu döngünün sağlıklı gerçekleşememesi birtakım hazımsızlık sorunlarına neden olur.
Yeni Zelanda Tıp Dergisi'nde yayınlanan Danimarkalı cerrah Jacob Rosenberg ve Kopenhag Üniversitesi’ndeki meslektaşlarının yaptığı araştırmada kabin basıncı düştüğünde, bağırsak içindeki doğal havanın arttığı ve kalın bağırsakta sadece sınırlı yer olduğu için gaz çıkarmanın doğal bir durum olduğu ortaya çıkıyor.
İnsanlar günde ortalama 14-15 kez gaz çıkarır. Vücuttaki gazın büyük bir kısmı geğirme ile atılır. Kalanı ise bağırsaklardan geçer ve burada kısmi olarak emilir. Sık geğirme, gaz çıkışı sırasında ağza su gelmesi, gaz çıkışı sonrasında mide ağrısı gibi durumlarda doktora başvurulmalıdır. Sık sık mide ve bağırsak sorunu yaşıyorsanız uçuş öncesi hafif gıdalar ve probiyotik tüketmeniz faydalı olacaktır. Uçuş sırasında ise gaz oluşturabilecek yiyeceklerden kaçınmak gerekir. Uçuş sırasında tüketilen brokoli, soğan, kuru fasulye, barbunya piyaz, lahana, kepekli yiyecekler vücutta gaz oluşumunu artırır. Uçuş sırasında mide ve bağırsak sorunu yaşamamanız için sıvı alımına özen gösterin. Ayrıca kola, soda gibi gazlı içeceklerden de uzak durun.
Referans
Hans C Pommergaard, Jakob Burcharth, Anders Fischer, William E G Thomas, Jacob Rosenberg, Possible strategies to cope with flatulence on an airplane, 15th February 2013, Volume 126 Number 1369.